Basından

Sözlü Anlatımdan Yazıya: Kürt Öykücülüğü
Sözlü Anlatımdan Yazıya: Kürt Öykücülüğü
Murat Barin

Dil, yazılı edebiyatı oluşturmak için sözlü kültürden bulduklarını kullanır. Kürt sözlü geleneği,  ki çok uzun bir geçmişe sahiptir, yerini yazılı edebiyata bırakma sürecinde emin adımlarla ilerliyor.
   
Sözlü geleneklerin uzunca bir zaman toplumsal alanda etkili olması ve modernitenin Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya göreceli olarak geç girmesi, masalların ve halk hikâyelerinin tuttuğu yeri daha önemli kılmıştır yazılı Kürt edebiyatında. Kürtçede çîrok diyebileceğimiz bu oldukça zengin anlatı türü, Kürt sözlü edebiyatında oldukça büyük bir yere sahiptir. Hemen her Kürt çocuğu, yörelere göre farklılık gösterse de annelerimizden, ninelerimizden yaşamları boyunca çîrokdinlemiş, çîroklarla büyümüştür.
   
Kürt edebiyatı, kökleri geçmiş yüzyılın başlarına kadar uzanan bir öykü damarına sahip. Mehmed Uzun da Kürt Edebiyatına Giriş’te “1920’li yılların başlarında yeni bir edebiyat türü olarak Kürt öykücülüğünün ortaya çıkması, edebiyatı zenginleştirdi” der. 20. yüzyılın ilk yarısından bugüne yazılmış Kürtçe öykülerden seçilmiş bir antolojiyi incelemek, bize Kürt öykü sanatını tanıtma adına önemli bir fırsat. İstanbul Kürt Enstitüsü başkanlığı da yapmış olan Hasan Kaya’nın, Evrensel Basım Yayın tarafından Kürt Tarih ve Kültür Dizisi kapsamında basılan Kürt Öykü Antolojisi’ni incelemeden önce yazılı Kürt öykücülüğü tarihine bir göz atalım isterseniz.
   
1840’lı yıllarda Mela Mehmûdê Beyazîdî, Mem û Zîn’in izinden bir öykü yazarak, bugünkü manada yazılı ilk öyküyü kaleme almıştır*(1). Daha sonra 1912 yılında “Rojî Kurd” dergisinin 1. ve 2. sayılarında Fuat Temo tarafından Çîrok (Öykü) adıyla yazılan öykü ortaya çıkmıştır. Bu öyküden sonra üçüncü Kürtçe öykü, Cemil Saib’in 1925 yılında “Jiyanawa” (Diriliş) ve daha sonra “Jiyan” (Yaşam) dergilerinde tefrika ettiği Le Xewma (Uykumda) adlı öyküsüdür. Burada, gazete ve dergilerin Kürtçe öykünün yaşam bulması açısından hayati rollere sahip olduğunu belirtmeden geçmemek gerekir.
   
Yazılan ilk öykülerin ortak teması, Kürt halkının yabancı boyunduruktan kurtulmak için verdiği mücadele: savaşta kahramanların gösterdiği yiğitlikler; toplumun özellikle de kadın ve çocukların çektikleri acılardır. Erkek egemen anlatının hâkim olduğu, destansı özellikler taşıyan bu ilk öykülerde kadınlar güçsüz ve edilgen bir konumdaydı. Birçok öyküde eril bir bakış açısı kendini hissettirir.

Geleneksel Olandan Modern Öykü Anlayışına

Kürt Öykü Antolojisi’nde daha çok Türkiye Kürtlerinin öyküleri yer almakla birlikte, Irak, İran, Suriye ve Eski Sovyet Kürtlerinin öyküleri de bulunuyor.
   
Çiya Mazî (1960) oldukça sade bir dil kullanarak yazdığı “Kapı Önündeki Hatıram” öyküsünde, küçük ama derinlikli bir durumu öyküleştirmiş. Unutkanlığı başına vuran öykü kahramanının, sabah uyandıktan sonra kendini dışarıya atana kadar başına gelenler coşkulu ve içtenlikli bir şekilde anlatılmış. Günlük hayatın anlarını işlediği öyküsünde, sosyal kaygılar da ön planda. Mazî’nin yayınlanmış eserleri arasında Mitsek Jiyan (Bir Avuç Yaşam – 2003) adlı öykü kitabı var.

Enwer Karahan’ın (1962) kırsal kesim tiplemeleriyle kurguladığı “Av” adlı öyküsü Antoloji’de yer alan güzel öykülerden bir diğeri. Kardeşi Ferman, kendisini komşularının kızıyla sarmaş dolaş görmüştür ve bunun sıkıntısını taşır Heyto. Fermansa bunu her fırsatta abisine karşı bir “tehdit” olarak kullanır. Öykü, iki kardeşin gittikleri keklik avını konu alıyor. Öykülerinde değişen sosyal değer yargılarını ince bir mizahla inceleyen, kırsal kesim insanı olan kahramanlarının iç dünyalarını yansıtan Karahan, bu öyküsünde de başarıyla yansıtmış bunu. Öyküden bir alıntıyla devam edelim:

“Mehtaptı. Serin bir yel esiyordu. Dışarıda yapraklar hışırdıyordu. Burnu ovaya doğru sarkan dağın ardından yükseliyordu ay… Xerabo’gilin radyosundan Kawis Axa’nın sesi ta yukarıdaki mahallede yankılanıyordu. Şarkının es yerlerinde, Kawis Axa’nın nakarat bölümüne geçmeden önce söylediği “Ûûû” sesini, Ferman ondan önce “Ûûû” diye çığırmaya başlıyordu. Bu nağmeleri duyan tüm ev halkı ve damlardaki civar komşular hep bir ağızdan gülüyorlardı. Dikkat çekmiş olmaktan hoşlanan Ferman, Irak’ın Sesi radyosundan her gece Kawis Axa’nın bu şarkısının çalınmasını istiyordu.”
Şevbuhêrkên Şevên Xalî ( Tenha Gecelerin Eğlenceleri – 2001) ve Duaya Êvarê ( Akşam Duası – 2003) Karahan’ın yayınlanmış öykü kitaplarıdır.
   
Çağdaş Kürt edebiyatına emek veren, Nûdem dergisi ve yayıncılığıyla son dönem Kürt edebiyatında önemli bir yere sahip Firat Cewerî (1959), Nûrikê’nin Falı adlı öyküsüyle yer alıyor Antoloji’de. Asıl kimliği olan öykücülükte naif bir anlatımı kullanmayı seven Cewerî’nin öyküleri birçok dile çevrildi. Öykülerinde çarpıcı bir şekilde ironi ile trajediyi, ayrıntı ile atmosferi, kader ile isyanı, sıradan ile kaçışı, hayal ile gerçeği bir arada işler Cewerî. Yazarın eserleri arasında Girtî (Tutuklu -1986), Kevoka Spî (Beyaz Güvercin -1992), Çîroka Malbata Evdo (Evdo’nun Hayat Hikâyesi -1999), seçme öykülerinden oluşan Romanseke Çilmisî (Solgun Romans -2002) adlı öykü kitapları bulunuyor.
 
Türkçede Kürt öykücülüğüne ilişkin bugüne kadar yayınlanmış en kapsamlı çalışma özelliği de taşıyan, incelemekte olduğumuz eserin yazarı Hasan Kaya (1964), kendi kaleme aldığı “Kaçış” adlı öyküsüne de yer vermiş Antoloji’de. Kürt kültür kurumları içinde yer almış, İstanbul Kürt Enstitüsü başkanlığında bulunmuş olan Kaya’nın Girnewas (1998) adlı bir öykü kitabı da bulunuyor. Antoloji’de yer alan öykülerin Türkçe çevirilerini de kendisinin yaptığını ekleyip devam edelim.
   
M.Alî K. (1964), tek geçim kaynağı olan karakol kasaplığını kaybetme endişesi taşıyan ve bu yüzden uykuları kaçan Gemşo’yu öykülemiş “Kelle Paça”da. Mehkûm adlı öykü kitabı 2002’de ikinci baskısını yapmıştı. Gündelik yaşamdan edindiği olay örgüsüyle kurguladığı “Kelle Paça”, yalın bir gerçeklikle kaleme alınmış. Öyküden bir alıntı:

“Nûrê sofrayı toplayıp, çocukları uyuttuktan sonra kocasının yanına oturdu. Gemşo, yaslanmış sigara içiyordu; yavaş yavaş ama derin nefesler çekiyordu. Nûrê dayanamadı, sordu:
‘Bugün niye böyle keyifsizsin?’
Gemşo eşine döndü ve sert bir bakış fırlattı:
‘Nasıl neşeli olayım ki millet keyif mi bırakıyor!’
Nûrê, ‘Ne oldu? Birileri ile kavga mı ettin?’
Gemşo son bir nefes aldı sigarasından, izmariti yere sürttü ve sonra öfkeyle:
‘O Ehmed köpoğlusu; karakol kasaplığını elimden almak için, bir aydır karakol komutanının peşinden seğirtiyor. Bugün, elinde bir karton Samsun sigarası ile çavuşun yanına geldi ve durmadan çavuşa bir şeyler fısıldadı.’
Böyle deyince birden Nûrê’nin nevri döndü. Bir yıldır, eşi karakolun et işlerini almıştı, o zamandan beri durumları bir hayli düzelmişti…”

“Emzirilen Mezar” adlı öykünün sahibi Yaqop Tilermanî (1972), genç ve başarılı yazarlar arasında gösteriliyor. Antoloji’nin sonunda yer alan, öykücülerin özgeçmişlerinin de bulunduğu bölümde Tilermanî için “Öykülerinde hep yeniyi arar, denemelere girişir. Şiir ile düzyazı arası bir dil kullanır ve zaman zaman dilin sınırlarını zorlar; kendi kurgusu olan yeni kavram ve sözcükleri kullanmaktan çekinmez” deniyor. Kişisel dramlara, kıyıda köşede kalmış insanların dünyalarına yer vermiş “Emzirilen Mezar’da. Êşbazî (Acıların Yarışı – 2002), Bermeqlûb (Tersyüz – 2003) ve Ferhenga Sirgûnê (Sürgün Sözlüğü – 2004) adlı öykü kitapları yazarın eserleri arasında yer alıyor.

Ronî War (1969), sade bir dil kullandığı öykülerinde kırsal kesim insanlarının sorunlarını, son yıllarda bölgede yaşanan iç çatışmaların insan üzerinde bıraktığı etkileri konu edinir. “Şans” adlı öyküsüne de sinmiş bu durum. Uzun bir süredir keyifsiz olduğu her halinden belli olan Dawid’in halini anlamamıza yardımcı olur arkadaşları. Hikâyenin geri kalanını Dawid’in ağzından dinleriz: Yıllar önce nasıl sebepsiz yere hapse atıldığını, çıktıktan sonra yolunda gitmeyen işleri ve tabii ki üzerine sinmiş o yoğun izlenme korkusunu...  Ronî War’ın yayınlanmış eserleri arasında Jê Difûriya (Yaşam Kokuyordu – 2004) ve Hemu Çîrok (Hepsi Öykü – çeviri Gaye Boralıoğlu, 2004) bulunuyor.

Serferaz Neqşebendî (1952) Antoloji’deki birkaç kadın öykücüden biri. Baas askerleri tarafından köyü yakılan ve yedi çocuğuyla bir mağaraya sığınan Şemam’ın hikâyesine tanık oluyoruz “Yedi Salkım” adlı öyküde. Kürt kadınlarını temsil eder burada Şemam olaylar karşısındaki duruşuyla. Askerler tarafından yakalanır. Ana yüreği dayanmaz çocuklarını yalnız koymaya dağda bir başlarına. Konduğu askeri araçta gidilecek yol bellidir. Kürt analarının neler hissettiklerini bu kadar güzel bir şekilde yine bir Kürt kadını verebilirdi sanırım. Serferaz Neqşebendî, birçok kadın şair yetiştirmiş Irak Kürtleri arasında istisna kadın öykücülerdendir.
   
Ferhad Pîrbal (1961)’ın, sağ ayağını tatbikatta/kışlada unutan bir askerin öyküsünü anlattığı Firari’si, çarpıcı konusuyla bile ilgi çekici. Postmodern bir tarzla, kirli savaş oyunlarının kurbanı bir asker üzerinden kurgulamış öyküsünü. Kendisini kaybettikten sonra bir şekilde Hewlêr’e kadar kaçmayı başaran kayıp ayağına gönderdiği mektupta içinde bulunduğu durumu/oyunu(!) şöyle anlatıyor:
“Sevgili ayağım!
Bağışla beni, çok yorgunum. İyice biliyor olmalısın ki ben geleceğimden, yaşamımdan sıyrılmaya çalışıyorum, onlardan kaçıyorum. Kendimden kaçıyorum yani. Artık hiçbir beceri ve başarı gösterebilme cesaretini kendimde bulamıyorum. Yaşamın güzelliğinden hiç tat alamıyorum... Ben ve torunlarım, bir grup talihsiz ve kıyılmış genç idik. Bizler çağımızın kurbanı olduk! Kirli savaşların kurbanı olduk. Bugün işbaşında olan diktatörlerin, meşru başkanların emellerine alet edildik. Çok yorgunum, çok… çok… bitkinim...”
Pîrbal, öyküde anlatım biçimine getirdiği yeniliklerle de tanınıyor.
   
Modern bir çıkış ve güçlü bir başlangıç özelliği taşıyan Hawar ekolünün (bu dergide yaklaşık 70 öykü yayımlanmış) önemli isimlerinden de örnek öyküler yer alıyor eserde. Kürt öykücülüğünün öncülerinden Celadet Alî Bedîrxan’ın Li Ber Tevna Mehfûrê (Kilim Dokuma Tezgâhında) adlı öyküsü yazılmış ilk Kürtçe öykülerden sayılır. Bu öyküyü, arkadaşlarımızın büyük özverisiyle, “Hawar” için özel olarak hazırlamış oldukları dosyadan okuyabilirsiniz. Öyküyü halk eğitiminde bir araç olarak görmüş Kamran Bedîrxan “Yazar” adlı öyküsüyle ve Nûredin Zaza, bu topraklardaki kadınlar için bilindik bir yarayı işlediği "Gulê" öyküsüyle yer alıyor Antoloji’de.
   
Yeni Öyküler Yeni Öykücüler
 
Antoloji’de yeterli olgunluğa sahip olamayan, dar kalıplardan kurtulamamış öyküler de var; biraz da oldum olası yasaklı bir dilde yazmanın verdiği sorumlulukla, siyasal bir dille yazılmış öyküler de. Çoğunlukla bir edebiyat dilinin yaratıldığını söyleyebiliriz. Kürt edebiyatının serpilip gelişmesini sağlayacak öykücüler, yazınsal değeri yüksek ürünler ortaya koyabilme sürecinde pek zorlanmayacaklar.
   
Kürt Öykü Antolojisi, Kürt öykü sanatını tanımak adına kaçırılmayacak bir çalışma. Hem Kürt edebiyatının klasiklerini hem de modern örneklerini bir arada sunması okuyucu için büyük zenginlik. Kürt Öykücüler; sesi, tınısı, rengi, kokusu çok yabancı olmayan ama yeni öyküler kaleme alıyorlar. Bunun yanında evrensel anlamda öykü yazabilme sorumluluğunu da taşıyorlar. Öyküyü özgün kılma çabaları sonucu daha başarılı ürünler ortaya koyacaklar ve kuşkusuz modern, çağdaş Kürt edebiyatının varlığını güçlendireceklerdir.
 
Son olarak, Kürt Öykü Antolojisi’ni incelerken yer verdiğim öznel yargılarımın yanında eserle ilgili eleştiri yazılarından da yararlandığımı belirtmek isterim. Yukarıda adını anamadığım, Kürt öykücülüğüne ve Kürt edebiyatına emek veren herkese teşekkürü bir borç biliyorum.