Basından

Doğu'nun Elçi'si...

Habertürk Gazetesi, 27 Aralık 2012 Perşembe,
Muharrem Sarıkaya


ÜÇ hafta kadar önceydi...
İyi ki o gün hastaneye gidip o muhteşem akşam sohbetini yapmışım.
TBMM'de dün cenazesinde her kesimi buluşturduğunu görünce, acının verdiği burukluk içinde o günü yaşamış olmanın huzuru içindeydim.
Kolay değil; dededen kalma mücadele içinde acı ve sıkıntılarla geçen 74 yıl.
Sohbetimiz o günkü gündem nedeniyle BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusuyla başladı.
Her iki tarafa da tepkiliydi.
Benzer duyguyu Ecevit ile sohbet ederken de hissetmiştim.
Çok görüp geçirmiş olmaktan kaynaklansa gerek, cümlelerinin özgül ağırlığı yüksek oluyor.
Her zamanki sakin üslubu içinde, "Gerilimden yararlananlar yine öne geçti..." diye söze başladı.
Yumuşama havasını çatışmaya döndürmek isteyenlere, siyasetin gerilim diliyle destek vermesine hayıflandı.

FIRTINA ÇOCUKLAR
Müzakere içinde sorunu çözmek varken, çatışmadan medet ummanın, geride kalmış sorunların alevlenmesinden öteye gideceğini vurguladı.
Üzüntüsü ise gelecek nesillere bu yükün aktarılacak olmasınaydı:
"Gelecek nesille bu meseleyi çözmek mümkün değil. Mutlaka benim neslim döneminde bu meselenin çözülmesi lazım. Bu son bir şanstır."
Nedeni de gerçekçiydi:
"Biz öyle ya da böyle Türklerle iç içe yaşayarak geldik. Sokakta 10-15 yıldır taş atan çocuklar delikanlı çağına geldi, küçükleri taş atmaya başladı. Akıllarında kalan tek şey, karşısında taş attığının kendisi için düşman olduğu. Çünkü bu nesil karşısındakiyle tanışmadı. İçleri nefret dolduruldu. Yeni nesil fırtına çocukları yetişti... "

'KÜRTLER VARDIR...'
Aslında, "Doğunun Elçisi'nden Yüce Divan'a, Şerafettin Elçi" adı verilen, Hasan Kaya ile nehir söyleşi kitabı okunsa, ne demek istediği daha iyi anlaşılır.
Musa Anter'in, İleri Yurt'ta "Kımıl" isimli şiirini Kürtçe yazdığı için tutuklanması...
Anter'e yolladığı, "İmtiyazsız, sınıfsız bir Türkiye yaratma uğruna giriştiğiniz mücadelenizden dolayı sizi destekliyoruz" mesajıyla başlayan sıkıntılı günleri; 49'lar hareketi...
Hukuksuz tutuklamalar karşısında konuyu İsmet İnönü'ye ulaştırıp Samsun mitinginde sorunun Türkiye'nin gündemine sokulmasına aracılığı...
12 Mart'ta içeri atılması, 6 yıl sonra Ecevit hükümetinde Bayındırlık Bakanı olması...
Bakanlığı döneminde merhum Ülkü Arman'a demecinde, "Türkiye'de Kürtler vardır, ben de Kürt'üm" dediği için başına gelmedik iş kalmaması...
Bakanlar Kurulu'nda sözlerinin arkasında durup İspanya, Yugoslavya'dan örnekler verince Ecevit'in de Sovyetler örneğiyle desteği...
Bu sözü ve "bakanlıkta Kürt kökenlileri işe aldığı" gerekçesiyle Yüce Divan'da yargılanması...
Alparslan Türkeş'in televizyon programında, "Tutuklu iken Dil Okulu'nda beraber namaza duruyorduk" sözüne, "Doğrudur, sen Türkçe niyet ediyordun, ben ise Kürtçe" karşılığını vermesi...
Kendi neslinin bu meseleyi çözmesi gerektiğini her adımda haykırışı...
Dün Türk bayrağına sarılı tabutunda son yolculuğuna çıkarken, belki de koca bir mücadele denizinde bir damlasına tanıklık ettiğim Elçi'nin hayatı gözümün önünden geçti.
Dilerim onun nesli tükenmeden arzusu yerine gelir, kalıcı çözüm bulunur.