Basından

Güle güle Şerafettin Bey...


27 Aralık 2012 Perşembe
alibayramoglu@tnn.net

O bilmeden bizim hayatımızı kurtarmıştı, biz istemeden onun partisinin kapatılmasına araç olmuştuk. 1996 yılının 28 Ağustos'unda, bir Çarşamba günü ben, Etyen Mahçupyan ve Erol Katırcıoğlu akşamüstü saatlerinde Yeşilköy'deki Çınar Oteli'nin yolunu tutmuştuk. Sevdiğimiz, önem verdiğimiz Şerafettin Elçi'yle buluşacaktık.

Bu tür buluşmalardan sonra üç kafadar olarak oturup yaptığımız görüşmeyi değerlendirmeyi severdik. Yeşilköy dönüşünde Boğaz'da Bebek Deniz Taksi'nin kahvesinde çay içmeye karar vermiştik.

O gün başka bir görüşmesi daha olan Elçi bizi epey bekletti ve sohbetimiz de onun ısrarıyla geç bitti.

Bebek için geç olmuştu, yol üzerinde bir yerde oturduk çay için.

Aynı saatlerde Bebek Deniz Taksi'si Çakıcı'nın adamları tarafından kurşun yağmuruna tutuluyordu. Bunu evimize döndüğümüzde öğrenecektik.

Saldırıda sadece hedef olan Tevfik Ağansoy ve Celal Babür değil, kahvede oturan insanlar da hayatını kaybetmişti.

Şerafettin Bey bizi Yeşilköy'de oyalayarak bu saldırıdan esirgemişti aslında.

1997'nin Ocak ayında Şerafettin Elçi Demokratik Kitle Partisi'ni kurdu.

Şöyle anlatıyor o günleri:

'Bazı çevreler partimizi Demokratik Kürt Partisi diye algıladılar, hatta bu şekilde telaffuz ettiler. Özellikle liberal demokrat çevrelerde büyük destek ve kabul gördük… Dünya kamuoyunda iyi bir itibar gördük. Ilımlı Türkiyeli aydınlar, liberaller bizi destekledi. Tabii aslında halk da bizi cazip buluyordu. PKK'nin tüm popülaritesine rağmen ilgi görüyorduk. Fakat ne hikmetse tüm duyarlılığımıza, silahı ve şiddeti reddetmemize ve programımızda Türkiye'nin bütünlüğü içerisinde Kürt sorununun çözümünü savunmamıza rağmen devlet bizden hep rahatsızlık duydu. Tabii anlattığım süreçler 28 Şubat diye bilinen meşhur döneme denk geliyordu…'(*)

Kendisini muhafazakâr olarak tanımlardı Elçi, siyasi partisi de böyle bir eğilimi temsil etme niyetindeydi.

Kürt siyasi alanının çoğulculaşması açısından önemli, hatta PKK'ya rağmen cesur bir adımdı bu.

Gerçekten önemsemiştik.

O tarihlerde Kürşat Bumin ve Etyen Mahçupyan'la Samanyolu TV'de yaptığımız Açık Görüş adlı programa davet etmiştik Şerafettin Elçi'yi.

Gelmiş ve tüm açıklığıyla partisini anlatmıştı.

Kürt sorununun çözümü için olarak federasyonu önerdiklerini ifade etmişti.

Ve bu ifade DKP'ye yönelik kapatma davasına gerekçe ve bu dava için kanıt olmuştu.

Söz bedeli…

Daha sonra her iki hadiseyi de pek çok kez andık Elçi'yle.

Şerafettin Elçi önceki gün hayatını kaybetti.

İnsanlar hayatlarında anlam üretme peşinde koştukları, kendilerini bir meseleye hasrettikleri ve adil olanı temsil ettikleri oranda başkaları için anlam üretirler.

Elçi de üretti.

Elçi'nin tüm hayatı Kürt meselesine adanmıştı.

Elçi'nin Hasan Kaya imzalı DOĞUNUN ELÇİSİ'NDEN YÜCE DİVAN'A başlıklı nehir söyleşi kitabı yeni çıktı.

Kaya onu şöyle tanımlamış:

Cizre'de doğup büyümüş, üniversite yıllarında -Kürt meselesini dert edinmiş-, 49'lar davası sanığı, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi kurucularından, 12 Mart askeri darbe tutuklusu, milletvekilliği yapmış ve bakanken 'Kürtler vardır, ben de Kürt'üm' demiş (diyebilmiş), 1980 cuntasında elleri kelepçeli TBMM'ye götürülüp Yüce Divan'da yargılanmış bir siyasetçi...

Has adamdı, düzgün ve adam gibi bir adamdı.

Geride hoş bir seda bıraktı..

Allah rahmet eylesin..

(*)Hasan KAYA, DOĞUNUN ELÇİSİ'NDEN YÜCE DİVAN'A